Avrupa Türk Toplumuna Açık Çağrı
TÜRK HÜKÜMETİ NE YAPMAK İSTİYOR?
GERİ KABUL ANLAŞMASI BU GÜNE KADAR Kİ EN BÜYÜK TEHDİT
Türkiye ile AB arasında Geri Kabul Anlaşması görüşmeleri resmi olarak 27 Mayıs 2005 tarihinde Brüksel’de başlamıştır. Dört tur görüşmenin sonunda 17 Aralık 2009 tarihinde Türkiye’ye yeni bir taslak sunulmuştur. Daha sonra Ankara’da 2 ve Brüksel’de 1 tur görüşmenin ardından teknik görüşmelerin sonuna gelinmiştir.
Türkiye ve AB yetkililerinin Brüksel’de 21 Haziran 2012 tarihinde bir araya gelmeleriyle Geri Kabul Anlaşması parafe edilmiştir. Aynı tarihte AB Konseyi Türk vatandaşlarına yönelik vize muafiyeti sürecini başlatmıştır.
Anlaşmanın metnine aşağıda belirtilen adresten,
http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:2012:0239:FIN:EN:PDF
veya Google arama motoruna COM(2012) 239 final yazılarak ulaşılabilir.
HTIB’in bu dönemde konuyu ısrarla gündeme getirme çabaları sonuç vermiş, Avrupa Birliği Bakanı Eğemen Bağış, HTIB Genel Başkanı Mustafa Ayrancı’nın bu konudaki mektubunu yayınlamıştır. Ayrancı’nın mektubu ve Bakan Bağış’ın yanıtları basında yer almıştır.
Parafe edilen Geri Kabul Anlaşması AB Parlamentosuna gelmiştir. Raportörü dahi bellidir. Geri Kabul Anlaşmasının artık saklanacak veya kelime oyunları ile çarpıtılacak bir yönü kalmamıştır.
Bu Anlaşmanının 2. maddesinin 1. fıkrası Anlaşmanın kapsamına girecek kimseleri tanımlamaktadır. Buna göre, “Bu Anlaşmanın hükümleri Türkiye veya Avrupa Birliği üyesi Devletlerden birinin topraklarına girme, burada bulunma veya ikamet etme şartlarını taşımayan veya artık taşımayan kimseler için geçerlidir.” Bunun anlamı çok açıktır. AB ülkelerinde yasal olarak ikamet eden her Türk vatandaşı, çifte vatandaş veya bulunduğu ülkenin vatandaşlığını almış her Türk kökenli kişi bu Anlaşmanın kapsamındadır.
Anlaşmanın 3. maddesine göre, bir Üye Devletin başvurusu üzerine, söz konusu Üye Devletin topraklarına grime, ülkesinde bulunma veya ikamet etmeye ilişkin kolları sağlamayan veya artık sağlamayan tüm kişileri Türkiye vatandaşının olduğunun kanıtlanması şartıyla, söz konusu Üye Devlet tarafından bu Anlaşmada öngörülen işlemler dışında başka bir işlemin yerine getirilmesine gerek kalmaksızın geri Kabul edecektir.
Yani sınırdışı kararının hukuka aykırı olduğu konusunda bir itirazda bulunmaya ve itirazını yargıya taşımaya izin verilmeksizin, alacakları, malı, mülkü, sosyal güvenlik hakları, çocuklarının eğitim durumu, eşinin işi, eş ve çocuklarının tedavi durumu vs. konularını açıklığa kavuşturmadan, bu konularda bir çözüm üretmeden acilen sınır dışı edilecektir.
Sınırdışı edilen Türk vatandaşının evli olmayan çocukları ve eşide (Türk vatandaşı olup olmadığına bakılmaksızın) oturum hakkı sınırdışı edilen kişiye bağlı ise onlar da sınırdışı edilecektir.
Bu işlemler o kadar hızlı olacaktır ki, geri kabulü talep edilen kişi hakkında Türkiye’den faksla, e-posta ile acele yanıt vermesi beklenmektedir. Yani çoğu durumda yasal belge olarak kabul edilmeyen dokümanlar kişilerin sınır dışı edilmesi hakkında olunca yasal belge sayılacaktır.
Sayın Bakan Bağış’ın memurları tarafından hazırlandığı anlaşılan ve Ayrancı’ya muhatap yanıt ekinde gönderilen “NOT”ta yer alan açıklamalar üzüntü ve hayret vericidir. Parafe edilen metnin, birinci derecede muhatabı olan bizlere kelime oyunları ile haklarımızı geriye götüren bir metin olmadığının anlatılmaya çalışılması, eminiz ki AB çevrelerinde dahi alaycı bir ifade ile karşılanmaktadır.
Anlaşmanının 18. maddesinin 2. fıkrasında Türkiye AB Ortaklık Hukukuna atıfta bulunulduğu doğrudur. Üstelik bu maddenin diğer fıkralarında Türkiye AB Ortaklık Hukuku dışında insan hakları alanında Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi Sözleşmelerine de atıfta bulunulmaktadır.
Bu madde de atıfta bulunulan Sözleşmelerin hiçbirisi toplu sınır dışı edilme durumu dışındaki sınırdışı kararlarına karşı, yani giriş, bulunma ve ikamet koşullarını artık yerine getiremeyen bireysel olarak göçmenlerin sınırdışı karalarına karşı, hukuki bir güvence sağlamaz.
Yani önce sınır dışı edilecksiniz, sonra sınır dışı edildiğiniz yerden, daha önce bulunduğunuz ülke makamlarına karşı, o ülkelerin mahkemelerine başvuracaksınız. Ulusal mahkeler gerek görürse başvurunuzu Avurupa Birliği Adalet Divanına taşıyacak, bu da sizlerin Türkiye AB Ortaklık Hukukundan kaynaklanan haklarınızın korunduğu anlamına gelecek!
Ya da iç hukuk yollarını tamamen tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuracaksınız. Bu da sizin Avrupa İnsan Hakaları Sözleşmesindeki haklarınızın korunduğu anlamına gelecek!
Bunun mümkün olduğuna yazanlar inanıyor mu?
Son olarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği bünyesinde görev yapan ve seçilmiş bağımsız uzmanlardan oluşan on Temel İnsan Hakları Komitesinden birisi olan BM, Göçmen İşçiler Komitesi’nin, AB’nin Sri Lanka, Arnavutluk ve Bosna Hersek ile imzaladığı Geri Kabul Anlaşmalarını, BM Temel İnsan Hakları Sözleşmelerinden birisi olan Tüm Göçmen İşçiler ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunması Hakkındaki Sözleşmeye aykırı bulduğunu hatırlatmak istiyoruz. Söz konusu bilgi ve metinlere internet üzerinden kolaylıkla ulaşılabilmektedir.
Konu, ne HTIB’in, ne de Hollanda’daki Türk kökenli göçmenlerin konusudur. Konu AB’de yaşayan Türk vatandaşlarının tamamı ile Türk kökenli göçmenlerin (bulunduğu ülkelerin vatandaşlığını alsalar dahi) ve kendilerinin bir şekilde havadan, karadan, denizden AB’ye geldiği iddia edilecek tüm göçmenlerin sorunudur.
Geri Kabul Anlaşmasının onaylanmasını engellemek AB’de yaşayan tüm Türk kökenli göçmenlerin ve Türkiye’den geldiği iddia edilecek göçmenlerin ortak sorunudur. Unutmayalım, hiç birimiz güvencede değiliz, beni etkilemez anlayışı hepimizi etkileyecektir.